SÜNEN EBU DAVUD

Bablar    Konular    Numaralar  

EDEB BAHSİ

<< 4811 >>

NUMARALI HADİS-İ ŞERİF:

 

حَدَّثَنَا مُسْلِمُ بْنُ إِبْرَاهِيمَ حَدَّثَنَا الرَّبِيعُ بْنُ مُسْلِمٍ عَنْ مُحَمَّدِ بْنِ زِيَادٍ عَنْ أَبِي هُرَيْرَةَ عَنْ النَّبِيِّ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ قَالَ لَا يَشْكُرُ اللَّهَ مَنْ لَا يَشْكُرُ النَّاسَ

 

Ebu Hureyre'den (rivayet edildiğine göre) Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "İnsanlara teşekkür etmeyen, Allah'a şükretmez."buyurmuştur.

 

 

Diğer tahric: Tirmizî, birr; Ahmed b. Hanbel, II-258, 295, 303, 388, 461, 492, III, 32, 74, IV, 278, 375, V, 211,212.

 

AÇIKLAMA:

 

Şükür: Görülen nimet ve ihsanın kadir ve kıymetini bilip sena ve duada bulunmak demek olan şükrün, sufiyyeye ait eserlerdeki izahı şöyledir:

 

"Şükür, in'amatı mahallinde sarf etmekten ibarettir. Ulemanın şükrü kavilde, âbidlerin şükrü fiilde, ariflerin şükrü istikamet-i ahvaldedir." Abdulkadir Geylânî, "Fütuhü'l Gayb"da Şükür için şöyle diyor: "Şükür nimetin Allah Teâlâ'dan olduğunu itiraf ve halka izafeyi terk eylemektir. Ne kendine, ne kol ve kuvvetine ve ne de kesene ne de senin dışında ellerinde cereyan edenlerin hiçbirine isnat etmemek, çünkü sen de onlar da hep o nimet için esbab, aîât ve edevatsınızdır. Onu kısmet eden, gönderen, icad eden onunla meşgul eyliyen, müsebbib olan Allahü azze ve celledir. Kasım O, mu'ti O, mûcid O'dur, Şükre ehak olan O'dur. Hediyeyi getiren uşağa bakılmaz, gönderen efendiye bakılır. Bu bakışı bil­meyenler hakkındadır ki: "Dünya hayatından sadece (görünen) dış yü­zü bilirler, ahiretten ise onlar tamamen gafildirler"[Rum 7] Duyurulmuştur. Zahirî sebebe bakıp da ilim ve marifeti ondan ilerisine geçmiyen cahildir.

 

Nakıstır, aklı kısadır.

 

Organlar ile şükre gelince, bütün azalan, Allah Teâlanm taatinde- tah­rik ve istimal eylemektir.."

 

Şükrün Lügavî ve örfî olmak üzere iki jfcisrm vardır:

 

a. Lügavî şükür: Nimeti vereni verdiği nimetten dolayı tazim için ya­pılan iştir. Bu fiil ya kalble olur, ya dille yahut ta diğer organlarla olur.

 

Ancak bu nevî şükür, kulun Allah'a olan şükrünü ifade eder. Allah'ın kula olan şükrü ise onun taatini kabul ederek bu taat karşılığında ona ik­ram ve ihsanda bulunmasıdır.

 

b. Örfî şükür: Allah'ın vermiş olduğu göz kulak, gibi bedenî nimetle ve diğer nimetleri yaratılış ve veriliş gayesine uygun olarak kullanmak ve sarf etmektir. Görüldüğü gibi, bu ve bu manadaki şükür, lügavî manada­ki şükürden daha kapsamlı ve daha genel olduğu için Allah'a yapılan şü­kürlere şamil olduğu gibi kullara yapılan teşekkürlere de şâmildir.

 

Binaenaleyh, mevzumuzu teşkil eden hadiste geçen "insanlara yapılan teşekkür, sözüyle kast edilen teşekkür işte bu örfi manadaki şükürdür." İmam Kuşeyrî, meşhur Risale'sinde, şükür konusunu işlerken, sözü kul­ların birbirlerine karşı teşekkürlerine, intikal ettirerek, örfî şükre ittisal teşkil eden şu ifâdelere yer verir:

 

"Gözlerin şükrü, arkadaşında gördüğün kusuru örtbas etmek, kulakla­rın şükrü, arkadaşların hakkında duyduğun kusur ve ayıpları gizlemek su­retiyle olur."[Kuşeyrî Risalesi, (Çeviren; Süleyman Uludağ), s. 272.]

 

Görülüyor ki burada, mevzumuzu teşkil eden hadis-i şerifteki ifadeye uygun olarak kula yapılan teşekkürle Allah'a yapılan şükür, iç içe girmiş­tir. Şöyle ki göz, kulların ayıplarını görmek için değil, Allah'ın kudretinin eserlerini görmek için, yaratılmıştır. Kulak da yine böyle kulların ayıpla­rını dinlemek için değil, Allah'ın emirlerini ve Allah kudretinin eserleri­ne delalet eden sözleri ve gerçekleri dinlemek için yaratılmıştır. Bu or­ganlar, yaratılış ve veriliş gayesinde kullanıldıkları zaman, hem kullara teşekkür edilmiş hem de Allah'a şükr edilmiş olur. Kullara bu manada te­şekkür etmeyen kimse, Allah'a şükr etse de Allah onun şükrünü kabul etmez.

 

Hadis-i şerifte zımnen ifade edilen diğer bir husus da şudur ki; Allah'a teşekkür etmeyen bir kimse kullara zaten teşekkür etmez. Etse de bu te­şekkür içten değil, sadece dıştan olur.

 

Çünkü teşekkür etme duygusu yapılan iyiliğin kadirini bilmeğe bağlı­dır. Binaenaleyh lütuf ve ihsanı bütün kainatı sarmış olan Allah'ın bunca lütuf ve ihsanını kavrayamamış ve takdir edememiş olan bir insanın, kul­ların mecazi manadaki çok küçük, Allah'ın ihsanlarına göre ise yok mer­tebesinde olan iyiliklerini takdir etmesi düşünülemez.